Son dönemde yapılan kanser araştırmaları, kanser immunoterapisindeki dikkate değer başarılarla birlikte bağışıklık sisteminin önemli rolünü vurgulamıştır. Şimdi, Icahn Tıp Fakültesi’ndeki araştırmacılar tarafından New York’ta gerçekleştirilen ve Helsinki Üniversitesi ile Massachusetts General Hospital ile işbirliği içinde yapılan devrim niteliğinde bir çalışma, bağışıklık genetiğindeki varyasyonların akciğer kanseri riskini nasıl etkilediğini ortaya koymaktadır. Bu durum, gelişmiş önleme stratejileri ve tarama yöntemlerinin yolunu açabilir.
Bulgular, 22 Şubat tarihli Science dergisinin çevrimiçi sayısında açıklandı.
Araştırmacılar, genetik epidemiyoloji ve UK Biobank’tan elde edilen verilerin multimodal genomik analizi ile FinnGen’de doğrulama yaparak çalışmalarını yürüttüler. Çalışmaları, insan genomunun en çeşitli genleri olan insan lökosit antijen (HLA) moleküllerine odaklandı. Bu genler, hücre yüzeylerinde yabancı antijenleri sunmada kritik bir rol oynayan proteinleri yapma talimatlarını içerir. Bu süreç, bağışıklık sisteminin kanser hücreleri gibi tehditleri tanımlamasına ve ortadan kaldırmasına yardımcı olur.
Şaşırtıcı bir şekilde, çalışma, HLA-II’de (bir genin farklı versiyonlarına sahip olma) heterozigotluğa sahip bireylerin, HLA-I’den ziyade, akciğer kanseri riskinde azalma yaşadığını buldu. Bu etki, zaten karsinojenlere maruz kalmaları nedeniyle akciğer kanseri riski daha yüksek olan sigara içenler arasında özellikle belirgindi.
Icahn Mount Sinai’deki Onkolojik Bilimler, İmmünoloji ve İmmünoterapi Yardımcı Doçenti Diego Chowell, PhD, çalışmanın ortak kıdemli yazarı, “Bulgularımız, özellikle sigara içenler arasında bağışıklık genetiğinin, özellikle HLA-II heterozigotluğunun, akciğer kanseri riskinde önemli bir rol oynadığını göstererek geleneksel düşünceyi sorgulamaktadır” diyor. “Ayrıca, analize çoklu genlere dayalı genetik yatkınlığı ölçen poligenik risk skorlarını eklediğimizde, HLA-II genlerinin aynı versiyonlarına sahip sigara içenlerde, yaşam boyu akciğer kanseri riskini artırır.”
Araştırmanın sonuçları, araştırmacılar tarafından belirtildiği gibi akciğer kanserinin ötesine geçerek kanser risk değerlendirmesine yeni bir bakış açısı sunmaktadır. Kanserin nedenleri konusundaki geleneksel düşünce, hastalığın DNA replikasyonu sırasında ortaya çıkan rastgele mutasyonlar, kalıtsal mutasyonlar ve çevresel faktörler tarafından neden olduğudur. Araştırma, bağışıklık sisteminin kanserin etiyolojisinin bir parçası olduğunu gösterdi. Dr. Chowell, bağışıklık genetiğini kalıtsal ve çevresel faktörlerle birlikte düşünerek, daha etkili önleme stratejileri geliştirmeyi ve kansere karşı bağışıklık sistemini kullanmayı hedeflediklerini söylüyor.
Icahn Mount Sinai’deki Radyasyon Onkolojisi, İmmünoloji ve İmmünoterapi Yardımcı Doçenti Robert Samstein, MD, PhD, çalışmanın ortak kıdemli yazarı, “Bu sonuçlar, kanser risk değerlendirmesinin daha önce gözden kaçırılan bir yönünü vurgulamaktadır” diyor. “Çalışmamız, bağışıklık sistemi ile kanser riski arasındaki karmaşık etkileşimi anlama yolunda büyük bir adımdır. Bağışıklık genetiği temelinde artan duyarlılığa sahip bireyleri tanımlayarak, daha hedefli tarama, önleme ve tedavi stratejileri uygulayabileceğimizi umuyoruz.”
Araştırma ekibi, HLA heterozigotluğunun koruyucu etkilerinin altında yatan mekanizmaları daha ayrıntılı olarak incelemeyi ve önceden klinik modellerde hastalığın rolünü keşfetmeyi planlamaktadır. Ayrıca, kanser biyolojisinde non-klasik CD4 T hücrelerinin ve HLA sınıf II’nin rolünü araştırmayı hedefleyerek kanserin hafifletilmesi ve tedavisinde potansiyel ilerlemelerin kapısını açmaktadır.
Çalışmanın başlığı “Akciğer kanseri riski için bir immünogenetik temel” dir.
Çalışmanın geri kalan yazarları, Icahn Mount Sinai’de (Pfizer ile birlikte) Chirag Krishna, PhD; Anniina Tervi, PhD (Helsinki Üniversitesi); Miriam Saffern (PhD adayı); Eric A. Wilson, PhD; Seong-Keun Yoo, PhD; Nina Mars, MD, PhD (Helsinki Üniversitesi ve Harvard ve MIT Broad Enstitüsü); Vladimir Roudko, PhD; Byuri Angela Cho, PhD; Samuel Edward Jones, PhD (Helsinki Üniversitesi); Natalie Vaninov (PhD adayı); Myvizhi Esai Selvan, PhD; Zeynep H Gu?mu?s, PhD; FinnGen Konsorsiyumu; Tobias L. Lenz, PhD (Hamburg Üniversitesi); Miriam Merad, MD, PhD; Paolo Boffetta, MD (New York Stony Brook Üniversitesi ve Bologna Üniversitesi); Francisco Marti?nez-Jime?nez, PhD (New York Stony Brook Üniversitesi ve Barcelona Vall d’Hebron Onkoloji Enstitüsü); ve Hanna M. Ollila, PhD (Massachusetts General Hospital, Harvard Tıp Fakültesi, Broad Enstitüsü ve Helsinki Üniversitesi).